Anadolu’nun
batı kıyıları ve Ege adaları gibi, Asıl Yunanistan da Ege dünyası
ve uygarlığının bir parçası olarak görülür. |
Tüm veriler Asıl Yunanistan’ın,
Ege denizi kıyıları ve adalarının, kısacası tüm Ege bölgesinin en
erken halkının Grekler değil, izlerine Anadolu ve İtalya’da da
rastlanan Pelasg stoktan halklar olduğunu ortaya koyuyor. Eski bir
ırk olan Pelasglar Ege dünyasına tarih-öncesi zamanlarda dağılmışlar. |
Robert Ellis, The Armenian Origins Of
Etruscans adlı kitabında Pelasg adının eski anlamlı Pel ve ırk
anlamlı Azg sözcüklerinden bileştiğini ve Eski-ırk anlamına geldiğini
düşünmektedir. |
Pelasgiler’den ilk sözeden
Homer’dir (Bk. İlyada). Onun verdiği bilgilere göre Truvalılar’ın
müttefikleri arasında Asyalı Pelasglar da vardı. Lelegler, Cauconlar
ve Lyci’ler (Likyalılar) ile birlikte gruplandırılır bunlar.
Homer’in adını verdiği beş Girit aşiretinden biri de Pelasglar’dır. |
Strabo,
Homer’in ifadelerine dayanarak Pelasgları Truva’daki Cilic/Kilik
(Klikyalılar)’lerin komşuları olarak gösterir ve bu Pelasglar’ın
Larissa civarında oturduklarına işaret eder. Larissa adının göründüğü
hemen her yerde Pelasglar’a rastlanmasından dolayı, Larissa adı ile
Pelasglar arasında yakın bir ilişki kuruluyor. Strabo, Yunanistan ve
Anadolu’da Larissa adını taşıyan birçok yer sayar. |
Ege adlarından Lemnos ve Imbros’ta
da Pelasglardan sözedilir. |
Dictionary
Of Greek And Roman Geography’nin aktardığına göre, Thucydides,
Lemnos Adası’nda oturan ‘Tyrseni Pelasgları’ndan söz etmektedir.
Yaygın ve egemen görüşe göre Tyrseniler (Etrüskler)’le Pelasglar
bir ve aynı ırktırlar. Tyrsen ve Pelasg adları bu nedenle sık sık
birbiri yerine kullanılır. Yine Dict. Of Gr. & R. Geog.’deki
bilglere göre, Lesbos’lu Hellanicus, Tyrsenler’in eskiden Pelasgi adıyla
bilindiklerini, ama İtalya’ya varınca Tyrsen (Tyrhen) adını aldıklarını
yazmaktadır. Aynı kaynakta Yunanlılar’ın tüm İtalyanlar’ı
eskiden Tyrsenler diye çağırdığına işaret edilir. Bir görüşe göre
Roma bile Tyrsenler’in bir kenti idi. |
Modern yazarların bir bölümüne göre,
Pelasglar, kara-saçlı Akdeniz ırkına aitlerdi ve M.Ö. 2500 yılı
sonrasındaki göç ve istila dalgalarında Anadolu’dan ve Kuzey
Afrika’dan gelmişlerdi. |
Thucydides ve Heredot, Yunanistan’ın
bilinebilen en eski sakinlerinin Pelasg olduklarını kaydediyorlar.
Heredot, kendi zamanında Creston (Cortona) ile Hellespont üstündeki
Placia ve Scylace kentlerinde oturan halkın Pelasglar’dan arta kalma
olup Grekçe’den başka ve kendine özgü bir dil konuştuklarını
yazar. Ona göre orijinde Pelasg ırkı ve kanından olan Atinalılar,
sonraları Helenler (Dorlar)’in bir parçasına dönüştükleri için
Pelasg dilini bırakıp Grekçe’yi benimsediler (Bk. Heredotus, I.
Kitap). |
Atinalılar,
Heredot’ta İyonlar’ın en önde gelenleridir ve Atina da en önemli
İyon kentidir. Böylece, Heredot’a inanılırsa, yalnız Atinalılar değil,
onların da bir parçası olduğu İyonlar’ın geneli (Kara Yunanistanı’nda,
adalarda ve Anadolu’da oturan bütün İyonlar) Pelasg stoktan gelme
olup, diğer Pelasglar gibi Peloponez’den Akalılar tarafından çıkarılmışlardır.
Onun yazdığına göre, başlangıçta Pelasg ya da Kıyıların
Pelasgları olarak bilinen İyonlar, zamanla hem dillerini hem de adlarını
değiştiler ve giderek İyon adıyla bilinmeye başlandılar.
Heredot’un anlatımından orijinde Pelasg olan İyonlar’ın yaklaşık
Akamenid-Lidya savaşı sıralarında artık Helenleştikleri ve başkalarınca
da Helen sayıldıkları sonucu çıkıyor. Heredot, Akamenidler çağının
Yedi İranlılar’ından biri olan Otanes’in fetihleri döneminde
Lemnos ve İmbros’un halen Pelasglar’la yerleşik olduğunu ve
Otanes’in adı geçen fetihleri onların donanmasıyla yaptığını da
kaydeder (Heredotus, I., V., VI. ve VIII. kitaplar). |
Yunan
Tarihi |
En eski Yunan yazarı olarak kabul
edilen ve M.Ö. 10. veya 9. Yüzyılda yaşadığı sanılan Homer’de
Grek ya da Yunan adlarına rastlanmaz. O’nun İlyada ve Odyesse adlarını
taşıyan şiirlerinde modern Yunanistan’a kabaca Achaea, bugün Yunan
dediğimiz halka ise daha çok Akalar (Akalılar, Achaeans), bazen de
Argivler veya Danaanlar denir. |
Grek ve Yunan adları daha geç dönemlere
aitler. |
Grek adının onlara İtalya kıyılarında
koloniler kurdukları tarihlerde ilk kez kontağa girdikleri Latinler ve müttefikleri
tarafından takıldığı tahmin ediliyor. Latinler bu kolonicilere Graii
adını vermişler. Bir görüşe göre zamanla Yunanca konuşan aşiretlerin
ortak adı haline gelen Grek adı burdan gelmedir. |
Bir de bu tarihten sonra kullanılmış
olan Helen (ve Hellas) adı var. Bu adın da başlangıçta Thessally
dolayında oturan küçük bir aşiretin adı iken, M.Ö. 8. yüzyıl
sonunda Dor, Ion, Aeol ve Arkadlar’ın ortak ve genel adına dönüştüğü
belirtiliyor (J. B. Bury ve Russell Meıggs, A History Of Greece - To The
Death Of Alexander The Great, 1975, s. 74-75). |
1870’lere kadar Dorlar-öncesi
Yunanistan tarihi hakkında tüm bilinenler, en eski Yunan yazarı olarak
kabul edilen Homer’in şiirleri ve Yunan mitolojisiyle sınırlıydı.
Ama Yunan geleneğinden esinlenerek Henry Schliemann’ın Truva ve
Miken’de, Arthur Evans’ın ise Girit’te yaptıkları arkeolojik çalışmalarda
Girit, Truva ve Miken (Aka) uygarlıklarının ortaya çıkarılışı
Dor-öncesi Yunan tarihini daha da aydınlattı. Bu arkeolojik bulgular,
onları motive eden Yunan geleneğine de bir dereceye kadar prestij kazandırdı. |
Böylece,
yani gelenek, arkeoloji ve tarih (başta Heredot olmak üzere eski Yunan
tarihçilerinin yapıtları) birleşince, Yunan tarihinin erken dönemleri
hakkında henüz çok eksik bile olsa bugün bir hayli şey biliniyor. |
Buna göre, Yunan tarihinin Girit
uygarlığını çökerten Akalar’la başladığı söylenebilir. |
Yunan uygarlığının başlangıcı
Geç Bronz Çağı’na ait Aka kenti Miken’dir. Başka bir deyişle,
Miken (Mycen, Aka) uygarlığı, Yunanistan tarihinin kahramanlar çağıdır.
Heredot, daha eskiden İyonlar’ın yerleşik olduğu Akalar’ın 12
kentini (bölümünü) şöyle saymaktadır: Pellene, Aegira, Aegae, Bura,
Helice, Aegion, Rhype, Patrae, Pharese, Olenus, Dyme ve Tritaeae. |
Miken’in
M.Ö. 1200 yılı dolaylarında Dorlar tarafından yıkılışı
Yunanistan kahramanlık çağının sonuna işaret eder. Geride Homerik şiirlerde
(İlyada ve Odyesse’de) korunan anılar kalır sadece. Bu şiirlerde
Truva’yı yıkan Mikenler (Akalar)’in zamanına ait bilgilere rastlarız.
Sözgelimi Homer’de Agamemnon bir Miken kralıdır ve Miken krallarının
Aka kralları içinde üstün konumda oldukları anlaşılmaktadır. |
Dor istilasından hemen sonraki dönemler,
yani Ege uygarlığının son aşamasını temsil eden Miken’in yıkılışından
sonrası (11., 10. ve 9. yüzyıllar) Karanlık Çağlar olarak tanımlanır. |
Karanlık Çağlar’ı M.Ö. 9. veya
8. yüzyıldan itibaren başlayıp M.Ö. 6. yüzyıl başlarına kadar
devam eden Yunan kolonizasyonunun karakterize ettiği yeni bir çağ
izler. Bu yeni çağla birlikte karanlık dönemden çıkılır. Yunanlılar’ın
Batı Akdeniz, Güney İtalya ve Sicilya’nın yanısıra, Ege, Marmara
(Propontis) ve Karadeniz kıyılarında koloniler kurması bu Kolonizasyon
Çağı’na rastlıyor. |
Karanlık Çağlar’dan çıkıldığında,
yani M.Ö. 8. yüzyıl dolayında Yunan dünyasında ilk kez Polis adı
verilen yerleşme ve topluluk tipleri belirir. Birer kent ve/veya
kent-devletidir bunlar. Böylece Karanlık çağlar denen dönemin
savunucu ve dağınık yerleşme düzenin yerini bu çağdan çıkışta
Polis modeli yerleşmeler, yani kent-devletleri alır ilk kez. Yunan dünyası
bu tarihlerde bir seri kent-devletine (polis, site) bölünmüş haldedir
ve bunların herbiri diğerine rakip, kendini yöneten, sınırları belli
küçük bir birimdi. Herbiri kendi öz adli, sınai, ticari ve törel
sistemine sahipti. Antlaşmalar yapar, ittifaklar ve Ligler kurar, savaş
ve barış ilan eder, karşılıklı elçiler yollarlardı birbirine. |
Bu çağda
Yunan dünyasının birliği ifadesini yalnızca Yunan dilini kullanmakta
ve dört yılda bir yapılan ortak Olimpik oyunlara katılmakta buluyordu.
Bu oyunlar zamanla Pan-Helenik bir festivale dönüştü. Birbiriyle savaş
halindeki kent-devletleri bile bu oyunlarda temsil edilirlerdi. Böylece
önemli bir diplomatik merkez de doğmuş oluyordu. Bir diğer birleştirici
merkez ise Delphi Tapınağı oldu. Kent-devletleri arasındaki antlaşma
sonucunda bu tapınak eski Yunan dünyasının en büyük hac merkezi
haline geldi. |
Koloni, polis adı verilen bu
ana-kentlerden veya kent-devletlerinden dışarıya gönderilmiş yeni bir
toplum veya topluluktu. Genellikle bir kurucunun liderliği altındaki
birkaç-yüz yetenekli adamdan oluşan bu topluluk, ana-kentten ayrılıp
gideceği yere varınca, kurucu kişi kentin kurulacağı yeri işaretler,
yerleşilen toprakları, kale içi ve dışını kolonistler arasında eşitçe
payederdi. Bu kurucu ölünce, ona bir kahraman olarak tapılırdı. Başlangıçtan
itibaren bağımsız davransa da, bu topluluğun kendisinden çıktığı
ana-kentle dinsel ve duygusal bağları devam ederdi (Bk. Graham Speake, A
Dictionary Of Ancient History, 1994, s. 633 ve sonrasına). |
Yunan kolonizasyonu diye bilinen
dalgada kurulan koloniler, içinden çıktıkları polis denen kentlerin
birer kopyası idiler. Savunma ihtiyacı bu kolonilerde bağımsız
orduların oluşmasına götürdü. Bunu yazılı kanunların (anayasalar)
ve iç-farklılaşmaların sonucunda tiranlıkların doğuşu izledi. |
Kolonleştirmede ana motif her vakit
aynı değildi. Nüfus artışı, ticari nedenler, tarımsal krizlerden
ileri gelen kıtlıklar, toprak azlığı ya da açlığı, bazen politik
motifler ve askeri gereksinmeler gibi çeşitli nedenler rol oynardı
bunlarda. Koloniler, ticaret yollarının korunması ve denetimi için de
birer araç veya üs işlevi gördüler. |
Bu kolonilerin bir bölümü Asıl
Yunanistan’ı geride bırakan bir gelişme düzeyine ulaştılar. |
M.Ö. 6. Yüzyılda Yunan
kolonizasyonunun hızı kesildi. Bunda yerleşilmemiş toprakların
azalması da rol oynadı. Buna rağmen M.Ö. 4. yüzyılda ve sonrasında
bile kolonileştirme isteği ve ihtirası henüz ölmemişti. Çünkü bu
dönemde de bazı yeni yerleşmelerin kuruluş örneklerine rastlanmaktadır.
İskender istilasını izleyen Helenistik kolonizasyon ve Roma
kolonizasyonu örnek verilebilir buna. |
Yunan kolonieri Karadeniz’in en
uzak parçalarına dek yayıldı. Dioscurias, Phasis (Kolçis’te
kuruldu), Panticapaeum ve Tanais (eskiden Tauric Chersonesus denen modern
Kırım yarımadasında kuruldular), Olbia (Dnieper ağzında), Odessus,
Istrus ve Mesembria, Karadeniz kıyılarında kurulan Yunan kolonilerinden
bazılarıdır. Karadeniz kıyılarında (özellikle Pontus ve Kolçis’te)
kurulan kolonilerin çoğu kendisi de bir koloni olan Miletus tarafından
tamamen ticari nedenlerle kurulmuşlardı. Örneğin Sinop ve Trabzon
kentlerini kuranlar Miletuslular’dır. Bu kentlerin ikisi de M.Ö.
7. Yüzyıl ortalarında kuruldular. Pontus ve Kolçis’le yoğun ticari
ilişkileri olan Miletus, buralardan en başta köleler, gümüş ve demir
gibi madenleri getiriyordu. Bosforus’ta Abydos, Marmara bölgesinde
Cyzicus (İznik, Balkız, Belkıs), Parion ve Cardia (Gelibolu’da) gibi
kentler de Miletus’tan gelen kolonistlerce kurulmuşlardı (Bkz.
J. B. Bury ve R. Meıggs, A History Of Greece, 1975). |
Yunan kolonileştirmesi, Trakya, Çanakkale
Boğazı ve Marmara kıyılarını da kapsıyordu. Sonraları Bizans
imparatorluğunun başkentine dönüşen Byzance kenti de M.Ö. 7. Yüzyıl
ortalarında kurulan bir Yunan kolonisiydi. |
Anadolu’nun batı kıyılarında İyon
adıyla bilinen ve 12 İyon kentini (İyonya, Asya Yunanistanı) kuranlar
ise, daha eski tarihlerde, bir geleneğe göre Dor istilasının
neden olduğu Ege halklarının göçü sırasında, Heredot’a göre ise
Aka istilası önünden ve Peloponez’den (Achaia’dan) gelmişlerdi.
Heredot, bu İyon kentlerinin kuruluş hikayesini basitleştirerek anlatır.
Peloponez’de yaşadıkları sırada onları yerlerinden eden Akalar gibi
12 kısım (aşiret) olan İyonlar, deniz yoluyla göçüp yerleştikleri
Batı Anadolu’da 12 kent (kent-devleti) kurarlar. Hep birlikte İyonya
olarak adlandırılan bu 12 kentin adları Heredot’ta şöyle
verilmektedir: Miletus, Myus (Miyos), Priene, Efes, Colophon, Lebedos,
Teos, Clazomenae (Kelisman), Phocaea (Foça). Geri kalan üç İyon
kentinden biri Samos adasında, biri Chios adasında, diğeri de
Erythrae’de bulunuyordu. Karya’da yeralan bu kentlerden ilk üçü
ortak bir dil konuşurlardı. Ortak bir dile sahip olan sonraki altı kent
ise Lidya’da bulunuyorlardı. Heredot, 12 kentin İyonları arasında dört
ayrı dil veya diyalekt konuşulduğunu kaydeder. Bu oniki kent kendi
aralarında Mycale’de Poseidon için Panionian adını verdikleri ortak
bir tapınak da inşa etmişlerdi (Bk. Heredotus, I., VI. ve VIII.
kitaplar). Heredot’un anlatımından İyon veya İyonya adının gerçekte
çeşitli diller konuşan oniki kent-devletinin bir koalisyonunu ifade
ettiği sonucu çıkarılabilir. Çünkü bu kentleri kuran kolonicilerin
hepsinin aynı orijinden olması düşünülemez. Bunların tümünün aynı
göç dalgasında gelmiş olmaları da inandırıcı değil. En azından
onların bir bölümünün M.Ö. 8. Yüzyılda ve sonrasında, yani Yunan
Kolonizasyonu adı verilen çağda geldiklerini düşünmek gerekir. İyonya
adını alan coğrafyadaki bu koloniler, Heredot’tan biliyoruz ki, bu
toprakların eski sakinleri olan Lidyalılar, Karyalılar ve Lelegler’le
girişilen çatışmalar sonucunda ve onların direnişi kırılarak
kuruldular. Bu nedenle İyonlar’ın bu kolonilerde adı geçen eski
sakinlerle karışarak yaşadıklarını tahmin etmek güç değil. |
Anadolu’da Yunan dili ve törelerini
eken İyonların bu göçü olmuştu. Böylece onlar İyonya denen bu yeni
Yunanistan’a anavatanlarında Dorlar’ın yıktığı eski uygarlıklarını
da taşıdılar ve İyonya uygarlığının oluşumuna katkıda
bulundular. |
Heredot’a göre eski Grekler’in
en önde gelen veya en güçlü ırkları orijinde Pelasg olan İyonlar
ile Dorlar (Helenler)’dı. O’nun ifadelerine göre, İyonlar içinde
en önde gelenler Atinalılar, Dorlar içinde ise Spartanlar (Ispartalılar)
idi. Böylece Atina ve Isparta gibi iki ünlü devletten ilkinin İyonlar,
ikincisinin ise Dorlar tarafından kurulduğunu öğreniyoruz.
Lindus, Ialysus, Camirus, Cos ve Cnidus kentleri de Heredot’ta Dorlar’ın
kentleri olarak anılırlar. |
Atinalılar’ın eskiden dört aşiret
olduklarını söyleyen Heredot, bu aşiretlerin adlarını Geleon, Aegıcores,
Argades ve Hoples olarak verir ve bu aşiretlerin kendi adlarını İyon
(Ion)’un oğullarından aldıklarını öne sürer (V. Kitap, s. 73). |
Heredot, ayrıca, Yunan rivayetlerine
göre daha eskiden Pelasg olarak çağrıldıklarını söylediği
Aeollar’dan (Strabo’ya göre ise, Aeollar antik zamanlarda Dorlar’la
aynı ırk idiler) ve onların 12 kentinden (aşiretinden?) sözeder. Biri
hariç hepsi İzmir (Smyrna) ile Bergama (Pergamum) arasında yeralan bu
kentler şunlardı: Cyme, Lerisae, Yeni Kale, Temnos, Cilla, Notium,
Aegiroessa, Pitana, Aegaeae, Myrina, Grynea ve daha sonra İyonlar tarafından
ele geçirilen Smyrna. |
Böylece,
bugün Grek ya da Yunan adıyla bildiğimiz halkın farklı istila
dalgalarına ait değişik ırkların veya aşiretlerin (Akalar, Dorlar,
ve orijinde Pelasg stoktan olan İyonlar ile Aeollar) bir sentezi olduğu
açığa çıkıyor. Bunlardan Pelasg orijinli olan İyonlar ve Aeollar
Ege dünyasının eski sakinleri iken, başka deyişle daha eski fetihçiler
iken, Akalar ve Dorlar daha sonraki istila dalgalarına aitlerdi.
Akalar’ın Ege bölgesine M.Ö. 2000, Dorlar’ın ise M.Ö. 1200/1100
tarihleri civarında geldikleri varsayıldığına göre, tüm bu öğelerden
bileşen yapısıyla eski Grek veya Yunan halkının M.Ö. 1. Milenyum başlarında
şekillendiği söylenebilir. |
Kara Yunanistan’ında antik dönemde
en başta gelen Yunan siteleri İyonlar’ın kurduğu Atina ile istila
sonrasında M.Ö. 9. veya 8. yüzyılda Dorlar’ın kurduğu Isparta
(Sparta) idiler. Eski Yunan deyince ilk akla gelenler bunlardı. İlki bir
deniz devleti iken, ikincisi kara devletiydi. Her ikisinde de köleci bir
toplum vardı. Isparta, genelde gericiliği, Atina ise demokrasiyi temsil
ettiler. Asya Yunanlılar’ı (İyonya siteleri) arasında ise en önemli
merkez Milet (Miletus) idi. Erken Yunan tarihi bu merkezler etrafında döner. |
Polis adı verilen eski Yunan
sitelerinin pekçoğu kıyılarda yeralıyordu. Atina, Isparta ve Milet'in
yanısıra, Mytilene, Samos ve Saros Körfez’ndeki Egine de M.Ö. 8. yüzyılın
tanınmış Yunan siteleri arasında anılırlar. |
Akamenidler’in batıya yayılışları
ve Lidya yenilgisiyle birlikte M.Ö. 490’dan 479’a kadar devam eden ve
Pers ya da Med Savaşları olarak bilinen İran-Yunan savaşları patlak
verdi. Bu savaşlarda Xerxes’in İran orduları Kara Yunanistanı’na
dek ilerleyip Atina’yı yaktılar. Sonuçta Xerxes geri çekilmeye
zorlandı ve İyonya kentleri de geçici olarak özgürleştiler. |
İran
yenilgisini izleyen dönemde Yunan dünyasında felsefe, bilim, şiir ve
edebiyatta bir yükseliş dönemi yaşandı. |
İran’a karşı Yunan direnişine
Atina öncülük etmiş ve bu direniş sürecinde oluşturulan Delian
(Delos) Ligi’ni sonraları Atina İmparatorluğu’na dönüştürmüştü.
Ama Atina üstünlüğü onu Isparta ile karşı karşıya getirdi ve M.Ö.
459 yılında Peloponez Savaşları olarak bilinen Atina-Isparta
savaşları koptu. Bu savaşlar sürecinde Atina üstünlüğü ve
imparatorluğu son buldu. Böylece Yunan dünyasında bir zaman için
Isparta öne çıktı. Sonraki mücadelelerde üstünlük sık sık el değişti. |
Daha sonra Yunanistan Makedonya’nın
hakimiyeti altına girdi. M.Ö. 323/318’den M.Ö. 31 yılına dek süren
Makedonya hakimiyeti dönemi Helenistik Peryod olarak da tanımlanır. Bu
dönemi M.Ö. 31’den M.S. 476’ya kadar devam eden Roma egemenliği
peryodu, onu da Bizans çağı izler. Böylece Makedon hakimiyetine
girdikten sonraki Yunanistan tarihi, Makedon, Roma ve Bizans tarihlerinin
bir parçasına dönüşür. |
Antik Yunan
Dini ve Panteonu |
M.Ö. 2000 yılında Yunanistan’a
giren Yunanca konuşan aşiretler Olympus Dağı eteklerine yerleştiler
ve birlikte getirdikleri tanrılarını Gök Tanrısı Zeus’un liderliği
altında bu dağın yükseklikleriyle ilişkilendirdiler. |
Yunan mitolojisinde insanların ve
tanrıların babası rolündeki süper tanrı Zeus, bacısı Rhea ile
evlenen Yer ve Gök’ten olma Titan Kronos’un oğludur. Mitolojide yer
ve gök kişileştiriliyor. |
Poseidon (deprem tanrısı ve
denizlerin yöneticisi), Hades (yeraltı tanrısı ve ölüler dünyasının
egemeni), tanrıça Hera (toprak ana, Argos’un yer tanrıçası, evliliğin
ve doğumun koruyucusu), Hestia ve Demeter, Zeus’un kardeşleridir. |
Herkül (yarı-tanrı, yarı-kahraman
bir figür. Yunan mitolojisinde kahramanların en büyüğü. Perseus,
Thesus ve Jason onun mitsel çağdaşlarıdır), Hermes (Zeus’un kuryesi
ve ölülerin ya da ruhların rehberi), Artemis (Grek-öncesi bir orijini
olan avcı ve bakire bir kadın, yabanın ve yabani şeylerin tanrıçası),
Athene (zanaatçıların koruyucusu), Ares (savaş tanrısı), Castor,
Ate, Hebe, Xanthus, Polydeuces, Dardanus, Afrodit (aşk ve sevgi tanrıçası.
Sümer’in İnanna’sına karşılık düşerdi. M.Ö. 4. Yüzyılda yapılan
ilk çıplak heykeli Anadolu’da bulundu. Onu Truva ile ilişkilendiren
iki rivayet var), Dıonysus (şarap tanrısı), Helen (Truva kralının oğlu
Paris’le kaçtığı rivayet edilen kadın) ve Apollo (Artemis’in ikiz
kardeşi. Bu ikizlerin Lycia’da doğduklarına inanılırdı. İlyada’da
Apollo’dan hem tanrı hem de kral olarak sözedilir) ise bacısı Hera
ile evlenen Zeus’un değişik kadınlardan olma çocuklarından bazılarıdır. |
Ateş tanrısı Prometheus vd. gibi
başka Yunan tanrıları da var. |
Bir dağlar ve denizler ülkesi olan
Yunanistan’da, tüm bu tanrı ve tanrıçaların ülkenin en yüksek dağı
olan Olympus’ta oturduklarına ve orada yaşadıklarına inanılırdı. |
Dünyanın orijini çok daha gerilere
ait bilindiği için Zeus’a yaratıcı bir rol yüklenmedi. Ama Homerik
Çağ’da insanlığın kaderini onun belirlediğine inanıldı. Adalet
ve ceza onun elindeydi. Tüm dünyayı yöneten oydu. Yunan sanatçıları
onu sakallı ve yakışıklı bir erkek olarak resmeder (Bk. Arthur
Cotterell, A Dictionary Of World Mythology, 1979). |
Yunan dininin ilk biçiminin Girit
(Minoan) ve Aka (Miken) inanç ve pratiklerinin bir sentezi olduğu sanılıyor.
Mitolojide adları geçen bir çok tanrı ve kahraman bu çağa aitler.
Hemen her önemli kent, kendi yönetici ailesi için mitsel bir şecere
yapmış. Daha az uygar Yunanlılar oldukları düşünülen Dorlar’ın
M.Ö. 1200 yılındaki istilasıyla bu ilk biçim son bulur ve yerli Girit
geleneğinde en üstün olan yer tanrıçasının yerini Gök tanrısı
Zeus alır. |
Yunan uygarlığının evriminde
Anadolu ve Mısır’la kontaklar önemli rol oynamış olmalı. Yunan
mitolojisinin orijini de önemli ölçüde bu iki coğrafya ile ilişkili
görünüyor. Nitekim tarihçi ve seyyah Heredot’a göre Yunan tanrılarının
çoğunluğu Mısır’dan ödünç alınmadır. Bu tanrıların bir bölümüyse
(Frigya ya da Girit’ten alındığı sanılan Dionysus gibi) erken Ege
ve Anadolu halklarından alınmışlar gibi. |
Anlaşılan odur ki, mitolojide adları
geçen tanrıların en azından bir bölümü uzak geçmişin yöneticileri
ve kahramanlarıdır. Dolayısıyla, mitolojinin anlattığı şey bir
yere kadar yönetenlerin az-çok hayali ve efsanevi bir tarihidir. |
Nitekim
Homer’de tanrılar tamamen insandırlar. Onlarda bazı uluslardaki tanrıların
aksine dünyayı yarattıklarına dair bir iddiaya rastlanmaz. History Of
Western Philosophy adlı eserinde Bertrand Russell’in de işaret ettiği
gibi fetihçi aristokrasiye ait Homerik tanrılara atfedilen tek şey, dünyayı
yaratmak değil, onu zaptetmek olmuştur ve bu tanrıların insandan tek
farkları ölümsüz oluşları ve insan-üstü güce sahiplikleridir. |